EROL AZAKLI

Yönetim & Strateji Danışmanı

"REKABETİN SİLAHI STRATEJİDİR !"

Erol AZAKLI

Şirket doktorluğu nedir?

Malum, işimiz Yönetim Danışmanlığı. Yani "Şirket Doktorluğu”.

Gelişmiş ekonomilerde önemi bilindiği için, çoğu şirketin sürekli veya zaman zaman fikir aldığı danışmanları-doktorları vardır. Hatta, KOBİ’ler dahil buna teşvik edilirler. Ama biz de,” işimizi en iyi biz biliriz” diye düşünülür. Öyleyse, bedenimizi de en iyi biz biliyoruz, niye doktora gidiyoruz diye düşünülmez !

Şirket doktorluğu nedir, ne işe yarar? tam bilinmemesi,bunun esas sebebi. Çerçeve ve içeriğinin iyi anlaşılmaması da çok yönlü oluşundan. Bu derin konuyu başka bir boyuttan daha ayrıntılı anlatalım.

Öncelikle; Şirket doktorluğu, şirketin bütünü ile, yani genel yönetimle ilgilidir. Şirketin her hangi bir konusunun uzmanlığı değildir. Hemen her şirkette her işin uzmanları zaten var. Yoksa da bulmak, kısmen daha kolay. Ya da spesifik bir konuda dışarıdan destek alınabilir. Ancak, çoğu şirkette bunlar olsa da iş istendiği gibi olmaz. Malzeme bol da olsa kıvamında kek yapılamaz. Hep bir şeyler eksik, yetersiz ya da arızalıdır. Bir şeyler yenilense de yine dertler bitmez. Değişen organların doku uyumsuzluğu veya farklı komplikasyonlara yol açması ise ayrı bir konudur. Ne yapılsa, aynı film farklı versiyonları ile tekrar vizyona girer. Doğrudan veya dolaylı birbirlerinden etkilendikleri için sağlıklı organların fonksiyonları da yavaşlar. Şirket, tüm organlar ve sistemlerle tek bir vücut olarak organize olamadığı için hep zorlanır. Organlar arası bağlantısızlık nedeniyle doğal akışkanlık sağlanamaz. Sürekli bir şeylerin ittirilmesi gerekir. Hem birimler/bireyler, hem de nasıl çalıştıkları iyi bilinse bile nedenler yine tam anlaşılamaz. Çünkü onları, hem de nasıl çalıştıklarını bilmek, sistemin nasıl çalıştığını anlamak anlamına gelmez.
Bu nedenle, tedarik zinciri, Tky, satış teşkilatlanma, pazarlama vs gibi süreçlere çok para harcayıp yine beklediğini bulamayan şirket çoktur. Aynı kazanç için çok daha fazla efor sarf eden de. 

Hepsi bütünle ilgili olan bu problemler, kısmen kolay tedavi edilebilir, parçalara dayalı (birim,birey,konu,süreç vs) rahatsızlıklara benzemez. Çok karmaşık ve kompleks bir sorun olması sebebi ile çok az uzmanın anlayabildiği, bütüne bağlı en önemli örgüt hastalığıdır.

Adı, ÖRGÜTSEL İŞLEV BOZUKLUĞUDUR. 

Şirket doktorunun ihtisas alanı bu konudur. Bazı birimler/süreçler düzelse de vücudun tam iyileşmeyeceğinin farkında olan, sorunun sanıldığından daha derin olduğunu BİLEN ve KABULLENEBİLEN iş adamları, işte bu nedenle bizi davet eder, fikrimizi sorarlar.

Çünkü işimiz, şirketlere/örgütlere özgü “HOLİSTİK HEKİMLİK” , yani “Holistik Tıp ve Tedavi”.

Holistik ? Kelime olarak,bütünsel, bütüncül ya da eksiksiz bütünlük demektir.

Düşünce ve bakış açısı olarak Holistik; Hayatın sürekli değişen dinamik döngüsünü, parça bütün ve bütün parça ilişkisiyle birlikte akıl edebilmektir. Bir konuyu anlamak için, onun bir parçası olduğu bütünü anlamak gerektiğini, bütünün parçaların toplamından daha fazla bir şey olduğunu, karmaşık bir konunun, salt onu oluşturan unsurların analizi ile anlaşılamayacağını anlatan anlayış ve bakış açısıdır.

Holistik ( Bütünsel) tıp ise; Tümü kapsayan, bütüncül (tamamlayıcı) tıp demektir. İnsanı, fizyolojisi, aklı, ruhu ve aralarındaki bağlantıları ile birlikte bir bütün sistem olarak ele alır. İşleyişin tümüyle ilgilenir. Beden, akıl ve ruhu birbirinden soyutlamadan,organlara ve sistemlere indirgemeden, yani insanı parçalara ayırmadan inceler. Bir bileşen bozuk ya da eksik olduğunda başka hastalıkların oluşacağını söyler. Temel tezi; Vücut, bileşenleri birbirine bağımlı bir bütün olarak çalışan tek bir organizmadır. Bir organ düzgün çalışmadığında tüm vücudu etkilediği gibi, bütünün işleyişinde problem varsa tüm organları etkiler.

Holistik Tıp ve Tedavi, kangren olmuş birçok organik hastalıkla birlikte, genel ruh-beden sağlığının korunmasında işe yarar. Düzenli ve dengeli bir hayatı etkileyen her şeyi dikkate alır. Sağlık sıkıntıları var ve alınan ilaçlar işe yaramıyorsa gerekli olur. Bütünün, mucize bir hap ile iyileştirilebilecek veya bastırılabilecek semptomlardan biri olmadığını baştan kabul eder. Hastalığı değil hastayı tedavi etmeyi amaçlar.

HOLİSTİK HEKİM ise, bu prensiplerle, sorunların görünen / dışa vuran semptomlarından ziyade bunlara neden olan genel yapıdaki yanlış işleyişin kökenlerine inerek düzeltilmesini esas alır. Bedeni doğrudan veya dolaylı etkileyen organlara, aralarındaki etkileşimlere, solunum ve dolaşım sistemlerine, ortama, çevreye ve bunlara göre şekillenen motivasyonlara bakar. Vücudu bütünüyle analiz ederek teşhisler koyar. Çeşitli ilaçlar önermeden, insanı hasta eden süreçleri inceler. Geçici ağrı kesiciler yerine, sürdürülebilir sağlık önermelerinde bulunur. Yapılan/yapılmayan şeylerin, bütünde nasıl bir etki yarattığını bilerek hareket eder. Gerekirse sorumluluk alarak ve eğiterek iyileşmeyi tetikler. Hem mevcut rahatsızlıkların giderilmesi, hem de muhtemel olanların önlenmesini hedefler. Tüm etkileyici faktörleri bir dengede tutarak kaliteli, sağlıklı ve sürdürülebilir bir hayat sağlamayı amaçlar.

İşte bu tip şikayetleri olan biri yerine, insan vücudu gibi işleyen bir işletme-şirket konulduğunda Şirket Doktorunun ne işe yaradığı daha net anlaşılabilir.

Başkalarının bilemem, ama benim bildiğim ve yaptığım şirket doktorluğunun özü budur.

HAYATA HOLİSTİK BAKILMAYINCA NELER OLUR ?


Hayata,olaylara, insanlara, süreçlere parça parça bakılır. Parçalara iyi/kötü abartılı anlamlar yüklenir. Holistik bakamamaya bağlı ÖRGÜTSEL İŞLEV BOZUKLUĞU, esas sorun olur. Sağlıklı organların iyi işleyememesinin altında da bu yatar. İş dünyası dışındaki, dernek, stk, parti, kamu vs gibi tüm örgütlü yapılarda da buna bağlı kopukluk veya dağınıklık dışarıdan gözlemlenebilir.

Organize bir bütün olarak hareket edememe nedeniyle çoğu şirket gücü ve potansiyelini kullanamaz. Her şey kontrol altında olsa da, rekabetten çok, içerideki sebebi tam bilinmeyen problemlerle boğuşur. Bazı birim/bireyler düzelse her şeyin düzeleceğini zannederler. Halbuki bütün, parçalar düzeldi diye düzelmez. Görece bir şeyler iyileşse bile ya geçici olur, ya da istendiği gibi olmaz. Bu nedenle sürekli yap boz ve deneme yanılmalarla uğraşılır. Bu çabalar, hem zamanı çalar, hem kaynakları boşa tüketir, hem de enerjiyi emer. Parçaların paçasını toplamaya ve hizaya sokmaya odaklanmak, rekabetten de düşürür. Bir nevi, kendine rakip olur.  Sistem çalışmadığı için, kontrol öne çıkar. Çünkü,işleyiş bağlantısız ve kırılgan olduğu için hep kısa devre olur. Şeytan taşlamaktan hacı olamama durumu doğar.

Derindeki sebeplere, belirsizlikler ve bahaneler de eklenir ve idari problemler de artar. Ortada bir teşhis yokken, tepeden tırnağa herkesin elinde ”bu şirket nasıl düzelir?”  diye düzenlenmiş reçeteler gizli veya açık şekilde elden ele dilden dile dolaşır. Hepsi de, şirket kitabının ortalarındaki bazı resimlere bakılarak yazılmıştır. Çoğu kendi içinde doğru olabilir olsa da karanlıkta fil tarifi gibi olmaktan öte gitmez. Ayrıca, çoğu reçete, sonuçlar sebep sayılarak veya bir suçluya yaslanarak yazılmıştır. Olası komplikasyonları ise hiç hesaba katılmamıştır. Farklı açılardan ve parçalı bakıldığı için herkese göre sorunlar, sebepler ve çözümler de farklıdır. Aşağılara indikçe herkesin takıldığı parçalar başkalaşır, çeşitlilik ve dağınıklık daha da artar.

Aslında bu parçalanmalar, tepe yöneticilerin hayata parçalı bakışı ile başlar. 

Tepe yöneticilerin parçalı bakışları hayata şu şekillerde yansır;

YÖNETİM YAKLAŞIMLARI AÇISINDAN ;
- Kolay, kestirme çözümler veya kurtarıcı arar gibi yapılması,
-Duyulan / okunanların tamamını değil bir yerlerinden cımbızlanması,
-Amaçlarla uyumsuz araçlar birbirini tamamlar veya talimatla çalışabilir sanılması,
-İşlerin delege edilememesi, edilse de yetki verilememesi, dolayısıyla acil işleri bitmemesi,
-İşi üstünden yönetmek yerine, içine düşülmesi,
-Parçaların peşinde koşarken ve bütünü gözden kaçırılması,
-Yönetir gibi değil, savaşır gibi yapılması,
-İşin kırılma noktalarını tam anlaşılmaması, 
-Satıştan başka derdimiz yok sanılması,
-Hayati ihtiyaçlarla acil ihtiyaçları ayırt etmekte zorlanılması,
-Toplamdaki katkıyı/ etkiyi görememe kaynaklı karar alınamaması,

-Başka bir iş kolu veya işletmeye geçtiği zaman çok zorlanılması,

-Yeni iş, yatırım, vs gibi birçok pahalı projede, gözden kaçan hesap hataları ile karşılaşılması,
-Yeni ürün lansmanları, promosyon veya reklam kampanyalarında çarpan tesir etkisi yaratamamanın görünmez maliyetlerine katlanılması,

- Temel yönetim faaliyetleri bütünü diye anılan,
"Planlama,Organize etme,Koordine etme,Yönetme ve Kontrol etme"  diye bilinen,
Girdisinden çıktısına kadar ardışık silsile ile birbirini tamamlayan bütünlüğün göz ardı edilmesi,
-Hem örgütlenme esaslarına, hem de rekabetin oyun kurallarına aykırı davranılması,
-Her yöneticiye göre değişen izafi yönetim tarzları vs hep bu parçalı bakışa dayanır. 
Çünkü, bütüncül standartların yerini, bakışa göre nakış alır.

UYGULAMA AÇISINDAN;

Parçalı bakan üst yönetim, organların çoğuna bütünden bağlantısız bakar.
Böylece sonuçlar da, onları doğuran sebep bağlamlarından kopartılmış olur.
Organlar da, olumsuz sonuçlardan başkalarını sorumlu sayar.
Nihai sonuçlarla bağlantılanmayan parçalar bağımsız bir beden gibi davranır.
Bütüne göre değil, kendi kapasitesine ve kafasına göre iş yapar,
Hatta, vücut sıkıntı çekerken, kendini süper bile sayar,
Sonuçlarla kendisi arasında bağlantı kurmazlar,
Dağınık durumdan fayda ve rol çıkartan da çok çıkar.
Aslında kısmen de olsa haklıdırlar.
Çünkü, süreçlere, dolayısı ile nihai sonuçlara hiç ortak edilmemişlerdir.
Bütün penceresinden onlara bakılmadığı için, onlarda kendine o gözle hiç bakmamıştır.
Başkalarına etkisi ve sonuçlara katkısını bilemediği için, kendini konusu ile sınırlı saymıştır.

SONUÇ;
İçeride, bütüne hizalanmayan birim/bireylerin dağılması, problemlerle boğuşulması ve maddi ve manevi bedellerine katlanılmasıdır.
Dışarıda ise, artık topyekün yapılan rekabette örgütlü ve organize bir bütün olamamaktır.

ANLAMI; Balansı bozuk düzende, eğrisi doğrusuna denk gelirse ancak ilerlenebilir ! demektir.

SEBEP ; BÜTÜNÜ GÖRME VE YÖNETME PROBLEMİDİR.

Çoğu işletme probleminin altında bu bütünü görememe sorunu yatar. Örgüte parçalı ve yüzeysel bakan iş liderleri, problemlerin kendi bakışı ile başladığını, diğer düğmelerin kendisine göre dizildiğini doğal olarak düşünmez. 

Üstelik parçalı bakış, gerçekleri tam görememe, görülen ve bilinenleri gerçeğin tamamı sanmaktır. Gerçeklerden kopuk, eksik hesapla işe başlama, sonra da bunlarla uğraşma halidir.
Diğer yandan ise, yüzeyde define arama durumudur. Çünkü, şirketi işleten unsurların %80 i buzdağının altındaki görünmeyen kısımdadır. Görünen kısım, işin %20 lik dilimidir. Derindeki sebepler, işletmenin içinden değil, yukarıdan çevre ile de etkileşimli bir bütün olarak bakılırsa ancak görülebilir. Hepsi birbiri ile bağlantılı sorunların iyi kavranamaması bundandır. 
Ayrıca, hepsi birbirinin hem sebebi hem sonucu olabildiği için anlayabilmek öyle kolay değildir. 

Örneğin; Hem şirket doktorluğunun özü, hem de şirketlerin esas ihtiyacı iyi anlaşılsın diye,  biraz kitap gibi yazdığım bu makaleyi bütüncül bakışla okuyanlar eminim epey istifade edecektir.
Ama, parçalı bakışla okuyanlar sadece NE ? olması gerektiğini biraz bilecek, ancak NASIL ? olması gerektiği dair yine tam bir fikre sahip olamayacaktır.
Kimi, işine gelen/gelmeyen bir yerlerden alıntılayarak yorumlayacak, kimi bazı sihirli şifreleri kaptığını zannedecek, hatta bazıları da başkalarına bilgiçlik taslamak için kullanacaktır.
Bazı parçalarından esinlenerek, bir şeyler yazıp çizen de çıkabilir. Çünkü, genelde iş yazı / kitapları bütünü anlatan değil, parçayı parlatan cinsten. Sanki şirketler işin anası olan bütüne dair problemleri çoktan aşmış ve sıra ideal parçalara gelmiş gibi !

Bu sıkıntıları aşmak için geçmişte ve halen işbirliği yaptıklarımız dışında, tanıdığım, tanımadığım epey iş adamı bazı satır aralarına takılabilir, hatta alınan olabilir. Ama bu çok yönlü konular kimseye özel olamayacağı gibi, bütünde gözden kaçanlardan sadece biri bile büyük problemlere sebep olabilir. Şirket kültüründen, sayısal sonuçlara, ataletten rehavete kadar uzanan yelpazede yayılabilir. Dolayısı ile kişisel ego konusu yapılamayacak kadar hayatidir. Hatta, kaynakların verimli kullanılması açısından bir memleket meselesidir. Yazılanlar tümden gelerek okunursa doğru çıkarımlar yapılabilir.
Ayrıca, mesaj belli, dert belli.
Mesajım; "İç engellerini ve eşiğini aşamayan, rekabet engellerini ve eşiğini hiç aşamaz".
Derdim; İşin temeli ve başlangıç noktası olan bir konuda, hem farkındalık yaratmak, hem de fayda sağlamak. Belki de bir uyanışa vesile olmak !

ŞİRKETİNİZİ DOKTORA GÖSTERİN !

Bütün olan bir işe, bütün olarak bakılmalı ve bütün olarak yapılmalıdır. Çünkü, büyük fayda da, büyük zarar da bütünden gelir. Bu nedenle, her şirketin, önce bütünü gören gözlere ihtiyacı vardır. Bu bir ürünü, departmanı veya sektörü bilmekten çok daha önemlidir. Çünkü, bütün bilinmeden parçalar bilinemez. Bütüne katkısı kadar değil, orantısız anlamlar yüklenir. Ayrıca, bütün iyi işlerse ürün, sektör, departman vs deneyimleri daha anlamlı ve işe yarar olur. Şirkette bulunma amacı da bütünü tamamlamak içindir. Asıl olan, bazı parçaların ağzı ile kuş tutması değil, bütünün ne yaptığı ve nereye gittiğidir.

Büyük resme, bütüncül bakılınca;

Görünen görünmeyen herşey görülebilir olur,
Çok bilinmeyenli denklem gibi duran sorunlar anlaşılabilir ve çözülebilir olur.
Hatta, bir çok problem ya kendiliğinden çözülür ya da önemsiz hale gelebilir.
Şirkette sağlıklı bir düzen ve akışkan işleyiş sağlanabilir.
Şirket içi trafik akışını düzenleyen sinyalizasyon sistemleri ve kontrol mekanizmaları kurulabilir.
Kararlardan, uygulamaya kadar gözden kaçanlar ve görünmeyen maliyetlerin katsayısı azalır.
Birim/birey düzeyindeki her zaman olabilir hastalıklar kronikleşip kurumsallaşamaz.
Bütünün büyük çıkarları, küçük kişisel çıkarları küçültür.
Büyük maliyet / kazanç merkezleri daha net görülebilir ve katma değer yaratılabilir.
Kaynak parçalanması ve enerji kaçakları engellenerek, girdilerle çıktılar orantılı olur.
Tüm teşkilatın beden, beyin ve ruhsal kapasiteleri ortak amaca yönlendirilebilir vs. 

Bütünü görerek ve anlayarak yönetmenin faydaları saymakla bitmez.  

Eğer, her şeyi kendisine hizalayan lokomotif bir ürün veya marka varsa, akıntıda bu hastalıklar pek fark edilmez. Ama rüzgarın şiddeti / talep azalınca sorunlar açığa çıkar. Bu sefer bütün belirleyici olur. Azalan iş ve karlılığa bütündeki düzensizliğin bedelleri de eklenir. Bir yere yama yapılırken başka yer dikiş atar. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç bekleme tuzağına düşülür. Zamanla hem iş, hem de işleyiş önce kısır döngüye, sonra da kördüğüme dönüşür. Parçalara sabitlenmiş bakışla, bilinen ve yapılanlardan başka çare ve yöntem yokmuş gibi gelir. Çünkü, parçalı paradigmalar, geçmişte işe yarayan yöntemlere saplar. Geleceği geçmişin devamı gibi gördürür. Alternatiflere ve esnemeye izin vermez. 

Yapılan yenilikler de bazı parçaların değiştirilmesi ile sınırlı olur. Sebepler yerinde durduğu için dönüp dolaşıp aynı yere gelinir. Ya da atılan taş ürkütülen kurbağaya değmez. Zamanla,önce moral sermaye azalır, sonrasında gelecek görünmez olur. Finansal sermayenin yettiği yere kadar kör umutlarla gidilir. Hangi yaşta ölürse ölsün, giden şirketler genelde bu süreçleri deneyimlemiştir. Şirket ömrünün yaşama şekline bağlı olduğu unutulmuştur.

Değişen dünya ile uyumlu bir bütün olamamakla başlayan sorun, kendi içinde etkileşimli bir bütün olamamaya varır. Bütün gözden kaybolunca şirketin şifreleri tam olarak kırılamaz. Bazı puzzle parçaları kayıp gibi gelir. Hep bir kaygı veya eksiklik duygusu olur. Çoğu patronun stresli, huzursuz ve tatminsiz olması da, ayakkabısında çakıl taşı varmış gibi sürekli ah, of çekerek yaşaması da bu nedenledir. Halen bu ömür törpüleyen tirbülansta yaşayan işletme ve iş adamı sayısı maalesef inanılmazdır. Bunu doğal sanan da doludur.

Bütünü görebilenler, isterse dışarıdan bazı gözlemlerle de bunu kısmen anlayabilirler. Herkesle aynı yere bakarken herkesten farklı görebilirler. Hatta, malzeme çoksa neyin ne kadar olabileceğine dair öngörüde bulunabilirler. Çünkü, bütüncül perspektif, aynı zamanda düşünerek görme metodolojisidir. Çoğu zaman, çok şeyi beyinde birleştirip formüle ederek görüşle kavrama becerisidir. Bildiğini görmekle baktığını görmek arasındaki fark da buradan gelir. Bu gözle görülen gözlem değil, akılla görülen bakış açısıdır. Dolayısıyla müneccimlik veya çeşitli duyumlarla değerlendirme yapmaya benzemez. Sadece, bütünün habercisi niteliğindeki bazı parametrelere bakarak, hastayı görmeden de ön teşhis koyabilen doktorlara benzetilebilir. 

İş dünyasında devir değiştikçe dertlerin değişmesi doğaldır. Doğal olmayan, farklı görünümler altında da olsa özünde aynı problemlerle boğuşmaktır. Bu esas derdin ne olduğunu fark edememekle ilgilidir. Bu nedenledir ki, şirketlerimizin görünürdeki derdi rekabetle, gerçekteki derdi ise kendisi ile ilgilidir.

Bu vb nedenlerle önerim; mümkünse bütün başa bela olmadan, olduysa iş işten geçmeden duruma müdahale edin. Şirketinizi DOĞRU ZAMANDA bir doktora gösterin.

Güncel baş ağrılarınızı, acil ihtiyaçlarınızı gidermese de bir danışmanınız olsun. Değil ayda, yılda bir teşhisi veya tavsiyesi ile hayati kararlarınıza katkı sağlayabilir. Stratejik kurgu ve karar denklemlerinizi değiştirmenize sebep olabilir. Belki de, farklı bakış açıları ile tüm yönetim tarzınıza veya gidişata yeniden yön vermenize vesile olabilir. İleri aşamalarda ise, şirketinizin son şansı dahi olabilir.

Yoksa, zamanında yüzleşmediğiniz her şey ileride ağırlık yapar. Yüzleşmediğiniz tüm gerçekler önce dolaylı sonra doğrudan sizinle mutlaka yüzleşir. Çünkü, iş hayatı gerçekçilik temeline dayanır. Sorunlar, gerçeklerle inatlaşarak ya da yok sayılarak yok olmaz.

Ayrıca, olası işletme miyopluğuna karşı, her şirketin dışarıdan bakan uzman göz ihtiyacı zaten vardır. Çünkü, iş miyopluğunun kaynağı, kendi dünyasının dışına çıkıp kendine bakamama, yani  “dışarıdan bakma disiplini” eksikliğidir. 

Hülasa; Sağlıklı ve sürdürülebilir şirket olabilmek için esas bu desteği alın derim.

(Doktor tavsiyem, hem bugün hem gelecekte var olmak isteyen şirketler için geçerlidir. Kısa vadeli kazanç ve kolay sonuç isteyenler için değil.)


 DOKTORU DOĞRU SEÇİN !

 Şirketi doktora gösterme kararı kadar doğru doktoru bulmak da önemli. 
İş dünyasında her departmanın uzmanı çok. Ama iş bütüne, yani bunları birleştirip iyi bir helva yapmaya gelince, un uzmanı, yağ yetkilisi, şeker direktörü olmak yetmiyor.
Çünkü o aşamada iş başkalaşıyor. Minimum maliyet, maksimum kalite ile, tam zamanında, doğru yerde, doğru fiyatla, doğru müşteriye sunulması ve tekrar talep yaratılması da eklenince konu iyice derinleşiyor. Görünenlere, görünmeyenler de katılınca,üstüne çevre ve rekabet uyaranları soslanınca, formül daha da karmaşıklaşıyor. Bu çoklu denklemleri entegre düşünebilmek, iyi koordinasyonla hep dengede tutabilmek , dahası karlı bir şirkete dönüştürebilmek öyle uzaktan ahkam kesildiği gibi kolay olmuyor. Hele yukarıdan aşağı doğru bakabilme becerisi yoksa hiç olmuyor. İşin içine girince daha da karmaşıklaşan, çok bilinmeyenli bu denklemleri bilen ve çözebilen az oluyor.

Bu nedenle, bazı konuları iyi bilenlerin, çok yönlü yönetimle ilgili danışman diye dolaşmasına şaşıyorum. "Büyük cesaret" diye alkışlamak mı, yoksa "kendini bilmezlik" diye eleştirmek mi lazım bilmiyorum. Kimse kusura bakmasın, ukalalık olarak da almasın. Ama, saplarla samanların daha fazla karışmaması için biri bunu söylemeliydi.

Çünkü, manzaranın tamamını görebilmeyi, işin hem teorisi hem pratiğini bilmeyi, gerektiğinde somut sayılarla soyut unsurları birleştirebilmeyi, gelir gider tablolarındaki bir satırla alakasız gibi görünen bir faaliyeti bağlantılayabilmeyi, tüm işleyişi eş zamanlı görebilmeyi, hepsi için bütünsel metodoloji bilmeyi gerektiren bir konuda neyi ne kadar anlayabilirler pek kestiremiyorum.

Bildikleri ya da yakalayabildikleri yerden ele aldıkları bazı konulara aşırı anlamlar yükleyerek, söylediklerini ideal ilaç zannederek, üstelik her şirketin DNA sının çok farklı olduğunu düşünmeden, pratisyen önerilerde bulunabileceklerini tahmin edebiliyorum tabii ki.

En önemlisi; ticari zekası ile şirketi oralara getiren,

Zaten akıllı olduğu için iş adamı olan insanlara,

Hangi farklı fikirleri verebilirler?

Hangi yeni bakış açılarını kazandırabilirler ?

Nasıl, daha farklı bakmalarına ve yapmalarına vesile olabilirler? diye düşünmeden edemiyorum.

Şirketinize Doktor çağıracaksanız, siz de iyi düşünün ve araştırın derim !

Ayrıca Doktorun, Hipokrat yeminleri ve sır sadakatini de gözlemenizi öneririm.

SAĞLIĞIN BAŞLANGICI HASTALIĞI TANIMAKTIR !

Saygı ve Selamlarımla

EROL AZAKLI
Şirket Doktoru
Yönetim & Strateji Danışmanı

E-bülten listemize kaydolarak en son yazılarımızdan haberdar olabilirsiniz.

Bizi Takip Edin
İletişim
Yenişehir Mah. Kurtköy/Pendik/İSTANBUL

+90 532 277 6087

info@erolazakli.com
Copyright © 2024 Erol AZAKLI Yönetim & Strateji Danışmanı | Tüm hakları saklıdır.